Murakami Edebiyatı



Ayfer Tunç - Dünya Ağrısı

Abartısız söylüyorum, bu yıl okuduklarımın en kayda değerlerinden. Bir kitapla bütünleşmeyeli o kadar oldu ki, insan bulunca öyle bir edebi metni bırakmak istemiyor. Ayfer Tunç'u çok okuduğum ve beğendiğim yazarlar arasında. Dünya Ağrısı'yla sevgi kat be kat arttı. Edebi içerikli ve kelime oyunu yapan kitapları sevmişimdir hep. Onlardan bir tanesi.



Babasından kalan oteli işletmeye çalışan, daha doğrusu ayakta tutmakta savaş veren Mürşit Bey'in dramını okuyoruz sayfalarca. Aile yadigarının kıymeti için katlanılan zorluk ve diğer her şey. En çok hoşuma giden, hayattan ve bütün saçmalıklardan yeterince doymuş Mürşit karakterini okumak, kendimi bulmak gibiydi. Kendimi okuyorum derecesine bile geldim. Ana karakter olmak üzere, yan karakterlerde şükela.

Mürşit Bey, oğlu. eşi ve madende çalışan mühendis arkadaşı. Hiç Zeki Demirkubuz filmleri izlediniz mi? Eğer izlediyseniz kitabın, yönetmenin filmlerine ne kadar benzediğini göreceksiniz. Mürşit Bey'in içsel sorgulamaları, yaşadığı yere sövmesi, lanet oteli ve otel rakibi Samanyolu. Çokça ders çıkarılacak şahane bir metin bu. Ben doyamadım okumaya desem yeridir. Önemli bir anekdot iliştireceğim şuraya. Dünya Ağrısı, Can Yayınları'nın yeni döneme geçişinde basılan ilk roman! Edebiyat iyi ki var...

Can Yayınları'ndan çıkmış kitabın tanıtım yazısı aşağıda.

"Hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir."
Türkçe edebiyatın sözünü sakınmayan kalemi Ayfer Tunç, yazarlık hayatının 25. yılında sarsıcı bir romanla karşımızda.
Hayatı "yolcu" olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin "reisi" olmak zorunda kalan Mürşit, her geçen gün tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu İstanbul'da bıraktığı hayaletlerden kaçarak Mürşit'in oteline sığınan Madenci'de buluyor. İki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor.
Arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen Dünya Ağrısı'nda, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor.

Dünya Ağrısı kelimelerle sıkılmış bir yumruk. 
Böyle bir şehirde sır saklamanın imkânsız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. Babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben, oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.

Yorum Gönder

 

© Kitaplık Manzaraları Yazarın izni olmadan alıntı yapılamaz. Tüm hakları Kitaplık Manzaları'na aittir.
by Sezer Akın WooThemes